CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III)

 
CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III) CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III)

Esastan ve şekilden batıl olan bu usule karşı millet, duygularını, kanaatini ve harekâtını ortaya koymuştur. Dilerse halifenin yönetimine kimi kayıtlar koyar, bu şartlı hükümettir yani meşruti yönetimdir. Sonra, bir yıl önce Hoca Şükrü’nün yazdığı, “Halife TBMM’nin üstündedir” iddiasında bulunan broşüre karşı kaleme aldığı “Hilafet ve Hâkimiyet-i Milliye” kitabını hatırlatır. ",Hilafetin kaldırılmasına yönelik itirazlar, yaşamın gerçekleriyle karşılaşınca sessizleşir. Kuranıkerim de bunun uygunluğuna işaret ediyor…”Tam bu sırada Yahya Galip Bey’in yüzünde mesut ve gurur dolu bir gülümseme belirmiş olsa gerek. Halk Partisi grubunda 2 Mart 1924 günü kürsüye gelen Adalet Bakanı Seyit Bey’in ilk sözü, “Yapılmak istenen, en büyük inkılaptır” olur. Özetle şöyle der: “Millet dilerse halifeyi seçer ve onun yönetim anlayışına kayıt getirmez. O, gruba uzmanı olduğu dinsel yönü ile ilgili açıklama yapar. SESLERİ KESİLİRİşte bu vurgulardır ki Mustafa Kemal Paşa’ya duyulan saygı ve sevgiyi araç yapıp onu halife seçtirerek hilafet kurumunu yaşatmaya çabalayanların sesini keser. İslam’da vekâlet konusundaki açıklamaları da çarpıcıdır. Burada mutlak yönetim vardır. Fakat bunlar Hz. Neden? Çünkü onların Seyit Bey’in haklılığını bilecek kadar kültür seviyeleri yüksektir. ” Sözleri aslında bilgisizlikten kaynaklanan kimi savunuları bertaraf etmeye dönüktür. İnançla ilgisi yoktur. Zira hak milletindir. İcma-i ümmet ile kastettiği İslam bilginlerinin bir konu üzerinde içtihat yoluyla verdikleri hükümde birleşmeleridir. Şu halde Hazreti Davut Aleyhisselam halifedir. Üçüncüsü egemen olan Türk milletinin kendi üzerinde, -bu ister cumhurbaşkanı ister halife unvanıyla anılsın- bir kişi veya kurum kabul etmeyeceğidir. İlki Milli Mücadelenin başından beri dillendirilen egemenliğin Türk milletinde olduğudur. Yeri gelmişken bugün bile kamuoyunda yer bulan bir iddiaya daha grup toplantısında son noktanın konulduğunu vurgulamak isterim. Bu kelimelerde kutsal bir anlam yoktur. Kimin halefidir, Allah’ın halefidir. Şu açıklaması çok anlamlıdır: “Şimdi bu iki kelimenin yani halife ve imam tabirlerinin anlamlarını açıklayayım. ”Hilafet çığırtkanlığı yapanlara duyurulur!Kaynakça Halk Partisi grup tartışmaları için bkz. Bütün medeniyet âlemi almış yürümüş, gelişme yolunda dev adımlarla gidiyor. Millet hiçbir kişiye vekâlet vermez yani bir halife, bir imam seçmezse hilafet yok demektir. Bu mu hilafetin güzellikleri efendiler? Artık yürüyelim, dirilelim. Bu görüş Sevr Antlaşması’nda yer bulmuştur. Hilafetin, dini ve siyasi mahiyeti tüm yönleriyle bilinmelidir. Açıklama en çok Yahya Galip Bey’i mutlu eder, “Şu azamete bak, hay Allah razı senden olsun!” diyerek açıklamayı alkışlar. Bunun içindir ki mahalle imamlarına da, cami imamlarına da imam denir. ’ O halde buna kim ne der? Kimse bir şey diyemez. Yani haleftir. Seyit Bey bu itirazı kabul etmez, şu cümle ile açıklar: “Hadisten maksat sahih, aslına uygun hadistir. Kuranıkerim’de de Türkiye’deki gibi bir İslam hilafeti hakkında her hangi bir ayet yoktur. Hilafetten maksat adalet dağıtmak konusudur. Özellikle cumhurbaşkanına halife unvanı vererek hilafet makamını kurtarma çabası içinde olanlara uyarıcı niteliktedir. Harap olmuşuz. Ne malımız, ne canımız, ne mülkümüz kalmış. Nerede halifedir? Adalet dağıtmakta, hak olmayanı yasaklamakta halifedir. Bu nedenle 3 Mart 1924 günü yapılacak olan Meclis tartışmalarında sesleri gür çıkmayacaktır. Halife de ‘halef’ demektir. Peygamber hakkında veya sonra gelecek olan halifeler hakkında değildir. 403-439. Memleket yoksulluk içinde kalmış. ”HALİFE VE İMAMSeyit Bey der ki “Kuranıkerim’de ‘halife’ ve ‘imam’ tabirleri vardır. Yapacağı açıklamaların konuyla ilgili yıllarca yaptığı birikimin sonuçları olduğunu vurgular. İmam tabirine gelince: İmam, önder ve kendisine uyulan, önde giden demektir. Seyit Bey, Osmanlı ve İslam tarihinden örnekler de verir, İslam dünyasının Osmanlı hilafetini tanımama ve Osmanlı padişahlarını halife olarak görmeme eğilimlerini halife yanlılarının yüzüne adeta çarpar. İmam-ı Azam, imam-ı Şafi gibi büyük âlimlere imam denmesi bundandır. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur (Hazırlayan), CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), Bilgi Üniversitesi Yay, İstanbul, 2002, s. Nedir o? İngiltere’nin İstanbul’u hilafet merkezi olduğu için Türklere bıraktığı safsatası… Bakın İsmet Paşa özetle nasıl yanıt veriyor. Biz bunların arkasından boynu bükük yetim gibi bakıp bakıp da ‘Göçtü kervan kaldık dağlar başında’ mı diyelim?”Seyit Bey’in konuşması pek çok gerçeğin vurgusudur. İkincisi, Cumhuriyetin, bu egemenlik anlayışını perçinlemiş olmasıdır. ",. İtirazcıların tavrını Erzurum milletvekili Ziyaeddin Efendi dillendirir, “Hadis-i şerif, icma-i ümmet vardır” der. Halifeye de ‘imamü-ı Müslimin’ (Müslümanların imamı) denir. “Allah sizi milletimizle beraber payidar etsin!” diyor. Çünkü onlar bu kurumun işlevsizliğini yaşayarak deneyimlemiştir. Bundan sonra olsun anlatalım, uyaralım, aydınlatalım ve bu zavallı memleketi artık yürütelim. Bu anlayış İslama da aykırı değildir. Millete ait hukuk ve kamu işlerindedir. Grup sıralarından gelen “Yaşa, hocam yaşa”, “Söyle, lezzetle dinliyoruz” sesleri aslında Aydınlanmanın getirdiği takdir olur. Hilafet, sözlükte ‘halef olmak’ demektir. Türk milletini temsil eden tek yüce makam TBMM’dir. Hatta bir bilim dalına özgü mesleklerde öncü olan en büyük âlimlere de ‘imam’ denir. Konuşması uzundur ama girişte kurduğu cümle aslında özettir: “Hilafet meselesi dinsel olmaktan çok dünyasal bir konudur. Seyit Bey’e göre hilafetin kaldırılması gibi bir konuda atılacak adım bilinçli olmalıdır. “Ayet yoktur” sözü grupta dalgalanma yaratır. “Hilafet, hilafet” diye çökmüş gitmişiz. . İstanbul’u Türklerin elinde bırakan etken tek başına Türk milletinin kıyamı ve kazandığı zaferdir. Anlatalım, bildirelim, görevimizdir. Halk anlamamış, bilmemiş ise kabahat onlarda değil anlatmayanlardadır. Seyit Bey, gülüşmeler, “Bravo” sesleri arasında noktayı koyar:“Efendiler! Halk bu haklarını anlamazmış, bilmezmiş. Kastettiği hilafetin kaldırılmasıdır. O zaman da cumhuriyet olur. “Bu görüş, Lloyd George görüşüdür ve Sevr Antlaşması’ndan önce mütareke ile işgallerin başlamasının ardından, vatan her taraftan istilaya uğradığı zaman ortaya sürülmüştür. Buna engel var mıdır? Millet ‘kendi işimi ben yapacağım, neden başkası zorla yaptırsın’ derse neden dince uygun olmasın? Millet diyor ki, ‘Vekile ihtiyacım yoktur, milletler için en yararlı hükümet şekli demek olan cumhuriyet ile kendi işimi kendim göreceğim. Çünkü bugün kitaplarda mevcut olan, lisanlarda deveran eden hadislerin bir kısmı yalandır… Sonradan uydurulmuştur. ”Adalet bakanı peygamberlerden ve yönetim anlayışlarından uzun uzun örnekler verir.

CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (III)

İtirazcıların tavrını Erzurum milletvekili Ziyaeddin Efendi dillendirir, “Hadis-i şerif, icma-i ümmet vardır” der. O, gruba uzmanı olduğu dinsel yönü ile ilgili açıklama yapar. Peygamber hakkında veya sonra gelecek olan halifeler hakkında değildir. Neden? Çünkü onların Seyit Bey’in haklılığını bilecek kadar kültür seviyeleri yüksektir. Bu anlayış İslama da aykırı değildir. Seyit Bey, gülüşmeler, “Bravo” sesleri arasında noktayı koyar:“Efendiler! Halk bu haklarını anlamazmış, bilmezmiş. Hilafetin, dini ve siyasi mahiyeti tüm yönleriyle bilinmelidir. Millete ait hukuk ve kamu işlerindedir. O zaman da cumhuriyet olur. ",. Harap olmuşuz. Halife de ‘halef’ demektir. Bu mu hilafetin güzellikleri efendiler? Artık yürüyelim, dirilelim. Ne malımız, ne canımız, ne mülkümüz kalmış. İlki Milli Mücadelenin başından beri dillendirilen egemenliğin Türk milletinde olduğudur. Dilerse halifenin yönetimine kimi kayıtlar koyar, bu şartlı hükümettir yani meşruti yönetimdir. Konuşması uzundur ama girişte kurduğu cümle aslında özettir: “Hilafet meselesi dinsel olmaktan çok dünyasal bir konudur. Memleket yoksulluk içinde kalmış. 403-439. “Allah sizi milletimizle beraber payidar etsin!” diyor. Nedir o? İngiltere’nin İstanbul’u hilafet merkezi olduğu için Türklere bıraktığı safsatası… Bakın İsmet Paşa özetle nasıl yanıt veriyor. Bu görüş Sevr Antlaşması’nda yer bulmuştur. Özetle şöyle der: “Millet dilerse halifeyi seçer ve onun yönetim anlayışına kayıt getirmez. İstanbul’u Türklerin elinde bırakan etken tek başına Türk milletinin kıyamı ve kazandığı zaferdir. Zira hak milletindir. Kastettiği hilafetin kaldırılmasıdır. Kuranıkerim’de de Türkiye’deki gibi bir İslam hilafeti hakkında her hangi bir ayet yoktur. ” Sözleri aslında bilgisizlikten kaynaklanan kimi savunuları bertaraf etmeye dönüktür. İmam tabirine gelince: İmam, önder ve kendisine uyulan, önde giden demektir. Kimin halefidir, Allah’ın halefidir. ”Adalet bakanı peygamberlerden ve yönetim anlayışlarından uzun uzun örnekler verir. Seyit Bey bu itirazı kabul etmez, şu cümle ile açıklar: “Hadisten maksat sahih, aslına uygun hadistir. Grup sıralarından gelen “Yaşa, hocam yaşa”, “Söyle, lezzetle dinliyoruz” sesleri aslında Aydınlanmanın getirdiği takdir olur. “Ayet yoktur” sözü grupta dalgalanma yaratır. Şu açıklaması çok anlamlıdır: “Şimdi bu iki kelimenin yani halife ve imam tabirlerinin anlamlarını açıklayayım. Kuranıkerim de bunun uygunluğuna işaret ediyor…”Tam bu sırada Yahya Galip Bey’in yüzünde mesut ve gurur dolu bir gülümseme belirmiş olsa gerek. Hilafetten maksat adalet dağıtmak konusudur. Yapacağı açıklamaların konuyla ilgili yıllarca yaptığı birikimin sonuçları olduğunu vurgular. İmam-ı Azam, imam-ı Şafi gibi büyük âlimlere imam denmesi bundandır. Biz bunların arkasından boynu bükük yetim gibi bakıp bakıp da ‘Göçtü kervan kaldık dağlar başında’ mı diyelim?”Seyit Bey’in konuşması pek çok gerçeğin vurgusudur. Yani haleftir. Açıklama en çok Yahya Galip Bey’i mutlu eder, “Şu azamete bak, hay Allah razı senden olsun!” diyerek açıklamayı alkışlar. Millet hiçbir kişiye vekâlet vermez yani bir halife, bir imam seçmezse hilafet yok demektir. Buna engel var mıdır? Millet ‘kendi işimi ben yapacağım, neden başkası zorla yaptırsın’ derse neden dince uygun olmasın? Millet diyor ki, ‘Vekile ihtiyacım yoktur, milletler için en yararlı hükümet şekli demek olan cumhuriyet ile kendi işimi kendim göreceğim. Türk milletini temsil eden tek yüce makam TBMM’dir. . Burada mutlak yönetim vardır. Seyit Bey, Osmanlı ve İslam tarihinden örnekler de verir, İslam dünyasının Osmanlı hilafetini tanımama ve Osmanlı padişahlarını halife olarak görmeme eğilimlerini halife yanlılarının yüzüne adeta çarpar. “Hilafet, hilafet” diye çökmüş gitmişiz. ’ O halde buna kim ne der? Kimse bir şey diyemez. Anlatalım, bildirelim, görevimizdir. Özellikle cumhurbaşkanına halife unvanı vererek hilafet makamını kurtarma çabası içinde olanlara uyarıcı niteliktedir. Üçüncüsü egemen olan Türk milletinin kendi üzerinde, -bu ister cumhurbaşkanı ister halife unvanıyla anılsın- bir kişi veya kurum kabul etmeyeceğidir. Bunun içindir ki mahalle imamlarına da, cami imamlarına da imam denir. Nerede halifedir? Adalet dağıtmakta, hak olmayanı yasaklamakta halifedir. Sonra, bir yıl önce Hoca Şükrü’nün yazdığı, “Halife TBMM’nin üstündedir” iddiasında bulunan broşüre karşı kaleme aldığı “Hilafet ve Hâkimiyet-i Milliye” kitabını hatırlatır. ”Hilafet çığırtkanlığı yapanlara duyurulur!Kaynakça Halk Partisi grup tartışmaları için bkz. Yeri gelmişken bugün bile kamuoyunda yer bulan bir iddiaya daha grup toplantısında son noktanın konulduğunu vurgulamak isterim. Çünkü bugün kitaplarda mevcut olan, lisanlarda deveran eden hadislerin bir kısmı yalandır… Sonradan uydurulmuştur. Halk Partisi grubunda 2 Mart 1924 günü kürsüye gelen Adalet Bakanı Seyit Bey’in ilk sözü, “Yapılmak istenen, en büyük inkılaptır” olur. İkincisi, Cumhuriyetin, bu egemenlik anlayışını perçinlemiş olmasıdır. Çünkü onlar bu kurumun işlevsizliğini yaşayarak deneyimlemiştir. Halifeye de ‘imamü-ı Müslimin’ (Müslümanların imamı) denir. Şu halde Hazreti Davut Aleyhisselam halifedir. İslam’da vekâlet konusundaki açıklamaları da çarpıcıdır. Hilafet, sözlükte ‘halef olmak’ demektir. Fakat bunlar Hz. Bu nedenle 3 Mart 1924 günü yapılacak olan Meclis tartışmalarında sesleri gür çıkmayacaktır. “Bu görüş, Lloyd George görüşüdür ve Sevr Antlaşması’ndan önce mütareke ile işgallerin başlamasının ardından, vatan her taraftan istilaya uğradığı zaman ortaya sürülmüştür. Hatta bir bilim dalına özgü mesleklerde öncü olan en büyük âlimlere de ‘imam’ denir. ”HALİFE VE İMAMSeyit Bey der ki “Kuranıkerim’de ‘halife’ ve ‘imam’ tabirleri vardır. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur (Hazırlayan), CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), Bilgi Üniversitesi Yay, İstanbul, 2002, s. SESLERİ KESİLİRİşte bu vurgulardır ki Mustafa Kemal Paşa’ya duyulan saygı ve sevgiyi araç yapıp onu halife seçtirerek hilafet kurumunu yaşatmaya çabalayanların sesini keser. Bütün medeniyet âlemi almış yürümüş, gelişme yolunda dev adımlarla gidiyor. İnançla ilgisi yoktur. Seyit Bey’e göre hilafetin kaldırılması gibi bir konuda atılacak adım bilinçli olmalıdır. İcma-i ümmet ile kastettiği İslam bilginlerinin bir konu üzerinde içtihat yoluyla verdikleri hükümde birleşmeleridir. ",Hilafetin kaldırılmasına yönelik itirazlar, yaşamın gerçekleriyle karşılaşınca sessizleşir. Bu kelimelerde kutsal bir anlam yoktur. Bundan sonra olsun anlatalım, uyaralım, aydınlatalım ve bu zavallı memleketi artık yürütelim. Esastan ve şekilden batıl olan bu usule karşı millet, duygularını, kanaatini ve harekâtını ortaya koymuştur. Halk anlamamış, bilmemiş ise kabahat onlarda değil anlatmayanlardadır.